Çarşamba, Kasım 14, 2007

Ulusoy Kebap

Isparta gezimizden sonra yeni yazımız için tekrar Ankara'ya döndük ve çok önemli keşiflerde bulunduk. Arka arkaya bombaları patlatacağız. İlk bombamız Balgat taraflarından... Ulusoy Pide ve Kebap'tan... Ulusoy Balgat'ta Ziyabey Caddesi No:77'de. Ulusoy'la münasebetimiz zengin bir iftar sofrasıyla başladı, bu iftardan çok etkilendim ki yardımcı gurmelerimi de alarak Cumhuriyet Bayramı'nda Ulusoy'un yolunu tuttum. Ulusoy'un oturma planı ön bahçe , içerisi ve arka bahçe olarak tasnif edilmiş. Pek tabii ki tenha olan arka bahçe kısmına geçtik ve siparişlerimizi verdik.



Siparişler

Pideyi ve kebabı aynı anda güzel yapabilen lokantaya ziyaretlerimizde rastlamamıştık, Ulusoy ziyaret ettiğimiz diğer lokantalardan bu noktada ayrılıyor. Ulusoy'da adam başı 1 adet kuş başılı pide, 2 adet adana ve 2 kuzu şiş söyledik. Yani toplamda 3 kuş başılı, 2 adana yedik ve 2 kuzu şiş yedik. Siparişimizi verdikten sonra ayranlarımız, salatamız ve kebapçıların değişmezi olan recycled ezmemiz önümüze gelmişti bile.

Yemekle beraber salata yeme kültürümüz olmadığı için 2 dk. sonra yemekler geldiğinde salatanın ve ezmenin işi bitmişti. İşte kuşbaşılının, adananın ve kuzu şişin fotoları...


Lezzet Kalitesi

Öncelikle pidemizin tadı (teke tekte YE-AN'a az bir farkla kaybetse bile) gayet güzeldi. Kuşbaşının kalitesi yadsınamaz boyuttaydı. Adanada ve kuzu şişteyse durum daha da iyiydi. Etin kalitesi üst düzeydi hatta adana birincisi Dayı'nın Yeri ile arasında lezzet farkı bulamadık.

Bu Riske Değer mi?

Yemeğimizi bitirdikten sonra çayımız gelmişti, çayla beraber de hepimize soğuk terler döktüren "Abi künefe ister misiniz?" sorusu. Künefe garip bir şey, kimi zaman yiyecek kalemleri arasında en pahalısı olabiliyor; fakat iyi yapıldı mı bunu fazlasıyla hakediyor... Durum böyle olunca yeni gittiğimiz bir yerde künefe yemek tam bir kumar olabiliyor. Ulusoy ziyaretimizde bu riski aldık ve künefemizi söyledik...

Künefe

Künefemiz yaklaşık 12cm çapında bir daire şeklinde geldi. İşte görünüşü:



"Dış görüntüsü gayet güzel, acaba içindeki malzeme ne düzeyde?" sorumuz da bir bıçak darbesiyle cevaba kavuştu... Künefe 1. sınıftı...

Kutu Gelsin!

Künefemizi yeyip, ikinci çaylarımızı da beraberinde içtikten sonra artık vakit hesap isteme vaktiydi. Hesabımız streç filmle sarılı beyaz tabağın içinde gelip de o rakamı görünce 3 mühendis bakakaldık (gerçi o durumda matematik profesörü getirsen tırtlardı o ayrı). Yediğimiz-içtiğimiz 3 kuşbaşılı, 2 adana, 2 kuzu şiş, 3 ayran, ve 3 künefenin bilançosu karşımıza 51 YTL olarak çıkmıştı. Peki bu rakam ne demekti?

Ulusoy'dan çıkıp Armada'ya yürürken aramızda bu rakamı tartıştık hep...


Matematik profesörü getirsen tırtlar...

Lezzet bakımından Dayı'nın Yeri'yle Ulusoy'un arasında fark olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani karşılaştıracak olursak, elimizde Dayı'nın Yeri'nde yediğimiz 1 adana,2 parça kaburga, 1 çöp şiş, ve 1/3 portakallı irmiğe karşın Ulusoy'da yediğimiz 2/3 adana, 2/3 kuzu şiş, 1 kuşbaşılı pide ve 1 künefe var. Fiyatların aynı olduğunu göz önünde bulundurursak, kararımız Ulusoy'dan yana oluyor. Bu seçime neden olarak da künefe faktörünü ve Ulusoy'da gelen kuzu şiş miktarının daha fazla olmasını öne sürebiliriz...

Sonuç olarak Ulusoy, Dayı'nın Yeri'nin üstünde kendine yer buluyor.

Cuma, Eylül 28, 2007

Isparta - Kervansaray

Yurt içinde olsun yurt dışında olsun yazılarımı takip eden ve yorumlarını esirgemeyenlere teşekkür ederek bu önemli yazıma başlamak istiyorum.

Evet, bu önemli bir değerlendirme yazısı çünkü uzun süreden beri ilk kez Ankara dışındaki bir lezzet durağına uğruyorum. Bu seferki durağım Isparta'da, Isparta'nın yöresel lezzetlerini tadabileceğiniz Kervansaray lokantası.

Kervansaray, Isparta'da Çayboyu mesireliğinin üst taraflarında, tüm Isparta'yı görebileceğiniz bir tepede...

Isparta Lezzetleri

Isparta'ya özgü lezzetleri Isparta Kebabı, Şiş köftesi, Kabune (düğün pilavı), Üzüm hoşafı ve Isparta pidesi olarak sıralayabiliriz. Maalesef Isparta Kebabı'nın mevsimi geçtiği için tadamadık; fakat diğer lezzetleri sizin için teker teker yardımcı gurmelerim D. "the Big" D. ve M.G. ile denedik. Şimdi bu yolculuğa çıkıyoruz...

Kabune

Efendim, "Kabune" Isparta'nın düğün pilavına verilen isimdir. Aslen, etli pirinç pilavıdır. Pilav dökülmeden bir gün evvel haşlanmış et "didilir" ve kazanın alt kısmına yerleştirilir, bundan sonra üstüne bir kat olacak şekilde bol miktarda soğan konulur. En son olarak da bu malzemelerin üstüne pirinç pilavı konarak yemek hazırlanmış olur. Kabunenin servisi pilav ve et karıştırılarak yapılır.

Kervansaray'da yediğimiz kabune gayet lezzetliydi zira tereyağı tadını farketmedik değil ;) . İşte Kabune:



Şiş Köfte

Kervansaray'daki yemeğimizin amiral gemisi olarak şiş köftesini söyleyebilirim. Isparta'nın şiş köftesi, aynı adı taşıyan diğer köftelere nazaran uzun ince olur. Kervansaray'da yediğimiz şiş köftenin et kalitesi gerçekten üst düzeydi. Yardımcı gurmelerimin de dediği gibi "bu yemeğin bombası şiş köfte"... Şiş köfte bakır tabakta sunuldu:




Isparta Pidesi

Bir pide ne kadar değişik olabilir demeyin... Isparta pidesinin tabii ki bir karadeniz pidesi kadar özelliği yok fakat kendine özgü bir tadı-yapılışı olduğunu da kabul etmek gerekir. Isparta pidesi kıymalı ve peynirli olmak üzere iki çeşittir. Kıymalı pidenini yapılışında domates, soğan gibi malzemeler kullanılmaz. Peynirli pide ise tuzsuz inek peynirinden yapılır ve şahsına münhasır bir tadı vardır.



Üzüm Hoşafı

İşte içtikten sonra bi kuzuyu daha götürebileceğiniz mucize içecek
:) . Şaka bir yana, tarçın ve karanfille tatlandırılmış üzüm hoşafının ferahlık vermek dışında yediklerinizin verdiği ağırlık hissini de giderdiği bir gerçek. Bakır taslarda getirilen hoşaflar uzun süre serin kalabiliyor...



Ve Kara Kutu...

Efendim, Kervansaray'a iftarımızı açmak için 4 kişi gitmiştik. Önümüze 2 porsiyon kabune, 4 porsiyon şiş köfte, 2'şer porsiyon kıymalı-peynirli pide ve 4 hoşaf geldi (iftar tabağı - salataları saymıyorum). Çaylarla beraber hesabı istediğimizde iftar sofralarının acımasızlığı dolayısıyla ağır bir bilançoyla karşılaşacağımızı düşünüyordum; fakat 4 kişilik hesap (gerçi yediklerimiz 4 kişilik değildi ama) 70 ytl geldi. Biliyorum ilk başta hesap çok gibi geliyor; fakat bizim gibi insanların tıka-basa doyduğunu varsayarsak bence 70 ytl gayet başarılı bir hesap...



Son olarak da sizle Kervansaray'ın güzel mimarisinden bir parçayı paylaşmak istiyorum...



Not: Isparta'ya uğramışken Gül Birlik fabrika satış mağazasına uğramayı unutmayın ;) .

Salı, Eylül 18, 2007

Lezz & Et Lokantası

Merhabalar, uzun süren sessizliğin ardından bomba gibi bir yazıyla karşınızdayız. Değerlendirmemize geçmeden önce basında çıkan ve beni fazlasıyla üzüp yazılarıma ara vermeme neden olan bir haberden bahsetmek istiyorum.

Büyütmek için tıklayın...

Haberde gördüğünüz gibi "Ankaralı Gurmelerin" (!) "yemekte" buluştuğu yazıyor. Öncelikle "Halkın Gurmesi" olmadan Ankaralı Gurmelerin hepsi nasıl buluşmuş oluyor onu anlayamıyorum ve sitemlerimi belirtiyorum. Haberi sonuna kadar okuyabildiyseniz yemeğin sonunda "gurmelerin" teşekkür etmek amacıyla aşçıyı yanlarına çağırmayı adet haline getirdiklerini görmüşsünüzdür. Gerçekten tüylerim diken diken oldu, ben ustamın adanasını yiyeceğim, bir de üstüne ayağıma kadar getirtip kuru bir teşekkür edeceğim. İnanılmaz... Doğrusu ustanın yanına gidip elini öpmek olmalıydı...

Ufak uyarılarımı yaptıktan sonra Lezz & Et'in değerlendirmesine geçmek istiyorum.

Lezz & Et Sıhhiye'de Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin Mavi Masa kulübesinin arkasındaki sokakta yer alıyor. Uzmanlık alanı İnegöl köftesi, ama ayrıca pide fırını da mevcut.

Lezz & Et'in bahçesine 3 yardımcı gurmemle oturduk ve 1'er porsiyon inegöl köfte ile ortaya 2 porsiyon karışık pide söyledik. İşte ortam ve yardımcı gurmelerim (istekleri üzere kimliklerini sakladım):


Siparişimizi verdikten birkaç dakika sonra mekanın güler yüzlü sahibi "bu benim ikramım" diyerek aşağıdaki salatayı ortaya koydu (hmm ikramdan artı puan):



Salatamızı gelen tırnak pidelerle bitirdik ve asıl yemekleri beklemeye başladık. İtiraf etmeliyim ki bu bekleyiş normalden biraz uzun sürdü. Sanki Lezz&Et'de her şey yerli yerine oturmamıştı. Yaklaşık on dakika sonra görüntüdeki karışık pidelerimiz, pideleri bitirdikten bir on dakika sonra da köftelerimiz geldi.



Değerlendirme

Lezz&Et'i, abilerimin köftesinin lezzetinden dem vurdukları için seçmiştim. Gerçekten de pidesinde alelade bir pideciden fazla olarak bir şey olmamasına rağmen köftesini ilk gördüğümde gerçek inegöl köftesi gibi uzun silindirik değil de yassı yuvarlak olduğunu gördüm ve "acaba" dedim. Etin lezzeti de hiç fena değildi. Ama Halkın Gurmesi bütün değerlendirmelerini öncesi ve sonrasıyla yapar... Yemekten yaklaşık 2 saat sonra telefonum çaldı, arayan yardımcı gurmem O.D idi. Bana, ete karşı hassas olan midesinin yardımıyla Lezz&Et köftesinde bir sorun olduğunu belirtti. Aynı belirtileri diğer yardımcılarımdan da "söndürülemeyen bir yangın" tarifiyle alınca cezayı kestim...

Fiyat/Performans

Efendim 4 kişi gittiğimiz Lezz&Et'de toplam olarak 4 porsiyon köfte, 2 porsiyon karışık pide ve 4 adet ayran yedik/içtik. Bunlara karşılık olarak da karşımıza 40 ytl gibi bir rakam çıktı. Lezz&Et esnaf lokantalarının yazılı olmayan fiyat sınırları içinde kalmıştı; fakat diğer konulardan sınıfta kalınca, F/P oranında vasatı aşamadı... Özür dilerim Lezz&Et...

Pazartesi, Haziran 11, 2007

İkbal Sucuk Evi


Arayı soğutmadan yeni bir yazıyla karşınıza çıkalım dedik. Bu defa Çankaya Yıldız dolaylarında yeni açılan bir mekanla tanıştıracağız sizi. Efendim lokantamızın adı "İkbal Bistro", evet o "Bistro" lafı başta benim de biraz canımı sıkmıştı, bunun üzerine içeri girdiğimizde bizi karşılayan şarap şişelerini de görünce "amanın yeni bir faciayla mı karşı karşıyayız" diye içimden geçirmedim desem yalan olur. Ama artık olan olmuştu - ya herro ya merro dedik ve mekanın bahçesine geçtik. İkbal'in gerek içeri kısmı gerek bahçe kısmı gayet ferah ve temiz, o açıdan rahat olun.


İkbal denince akla tabii ki sucuk gelir biz de bi sucuklu pide yeriz fiyatına göre değerlendiririz modundaydık ama önümüze menü gelince "lan bi sucuktan da bu kadar yemek yapılıyor muymuş" diye içimizden geçirdik. Tabii İkbal'de sadece sucuk yok, et yemekleri de var ama madem İkbal'e geldin sucuk yiyeceksin kardeşim.

Bu yüzden kendimize "Sucuklu Abagannuş" ve "Yoğurtlu Sucuk Kebap" söyledik (maalesef stajyer gurmemiz kendisine kırmızı etli beyti söyledi, bunu da onun toyluğuna veriyoruz ne yapalım). "Yoğurtlu Sucuk Kebap" bildiğiniz iskenderin yoğurtlusu, "Sucuklu Abagannuş" ise biraz daha karışık, menüdeki açıklaması aynen şöyle: "Közde pişmiş patlıcan, domates, soğan, mantar. Tereyağı ile sotelenip, ikbal kaymak ile tatlandırılıp (hade leyn :) ), üzerine nefis ızgarada pişmiş, ikbal sucukları doğranıp servis edilir (ızgarada pişmiş nefis sucuk denseydi daha doğru olurdu ama biz lezzet testi için buradayız konuyu dağıtmayalım :P )."

Neyse siparişleri verdikten sonra bu tip lokantaların fiks ikramlarından olan recycled lebeni, ezme :) ve bol susamlı lavaş geldi. İkbalin ezmeye yeni bir yorum kattığını söyleyebilirim, ben pek ezme yemem ama bunu baya bi kapıştık bizimkilerle. Lebeni ve ezmeyi aşağıda görebilirsiniz.

Recycled mezeler :P

Gelen ikramları kapışıp bitirdiğimizi gören garson abiler bizi daha fazla bekletmeden ana yemekleri getirdiler. Yemekler bakır tabaklar içinde sunuluyordu. Yemekler gelir gelmez çektiğimiz fotoğraflarda Abagannuş ve Yoğurtlu Sucuk yemeklerini şöyle görüntüledik.

Yoğurtlu sucuk kebap

Sucuklu Abagannuş

Görüntüleme faslından sonra yemekleri yeme faslına gelmiştik. İlk lokmayı ağzımıza attık; ama maalesef beynimizde beklediğimiz yıldırım çakmamıştı. Aslında Jeremy Clarkson'un da dediği gibi "yediğimiz sadece sucuktu :)". Şaka bir yana sucuğun tadı gerçekten de yanında yenen her şeyin tadını gölgeliyordu. Yani ha mangalda sucuk yemişsin, ha Sucuklu Abagannuş bence hiç bir fark yok. Hele hele Abagannuş'ta ikbal kaymağının tadını almanıza imkan yok - ha alan olursa elini öpmeyi de biliriz :).

Neyse yemekleri bitirdik garson abi tatlı isteyip istemediğimizi sordu, ya biliyorum Afyon'un kaymaklı ekmek kadayıfı ama o sıcak günde de gitmezdi ki, o yüzden çay ikramlarını kabul edip hesabımızı istedik.

Yine orijinal bir hesap kutusunun içinde gelen hesabı incelediğimizde 4 kişilik bir yemeğin bize maliyetini gelmeyen ayranın fiyatını çıkardığımızda 39 ytl olduğunu gördük. İçimiz bir nebze olsun rahatlamıştı. İkbal, elit görüntüsünün ardında ucuz yemekler sunan bir lokanta olduğunu kanıtladı. Peki o "Bistro" niye? :)

İkbal'in tam adresi: "4. Cadde 82. Sokak 8/A Yıldızevler - Çankaya Tel: 0 312 440 8 440 (vay palindrom numara da bulmuşlar)".

Cuma, Mayıs 18, 2007

Çardak Karadeniz Pidecisi

Keko'da tattığımız tarifi imkansız kazığın etkilerini geçirebilmek için fiyat bölü performans skalasının sınırlarını zorlayacak, devrim niteliğinde bir lokantaya gitmeliydik. Önceki deneyimlerimizden nereye gideceğimizi çok iyi biliyorduk...

Çardak İstanbul yolu üzerinde bulunan bir Karadeniz pidecisi. Karadeniz pidesinin karakteristik özelliği kapalı olmasıdır. Çardak da bu özelliği başarıyla uygulayan bir karadeniz pidecisi.Pidenin boyutundan, tadından çok bahsedeceğiz, öncelikle Çardak'taki ortamı irdeleyelim. Efendim Çardak'a bahar veya yaz aylarında gidin çünkü Çardak'ın iç mekanı biraz boğuk, önceden arayıp yer durumunu kontrol ederek (çünkü çok kalabalık olabiliyor) Çardak'ın bahçe kısmına oturmanızı tavsiye ederim. Bahçe kısmı aynen bir "Cingöz'ün Çay Bahçesi" (bilenler bilir ;) ) ortamı sunuyor.

İkramlar

Kabul ediyorum, ikram açısından Çardak'tan pek bir şey beklemeyin. Çay, salata, mısır ekmeği ve bir kalıp tereyağından :) başka bir ikram verilmiyor. "E daha ne olsun" dediğinizi duyar gibiyim, ama adını anmak istemediğim lokantalarda önümüze bir kuş sütü getirmedikleri kalmıştı - meğer hepsi yalanmış - neyse konumuza dönecek olursak Çardak'ta aşağıdaki ikramları bulacaksınız.


Standart salata

Sıcak mısır ekmeği ve yağ.

Titanik :)

Çardak'ta önünüze gelen ana yemek için şunu diyebilirim, burada bir buçuk yemek her babayiğidin harcı değil :). Çardak bir karadeniz pidecisi, o yüzden pide yemenizi tavsiye ederim. Pidelerde şu seçenekleriniz mevcut: Kapalı kıymalı, kıymalı peynirli (harman usulü ;)), peynirli, ve kavurmalı (hiç fena değil üzerine yumurta da kırdırabilirsiniz). Aşağıda örnek olarak harman usulü ve kapalı kıymalı pideleri görebilirsiniz. Boyutları kafanızda canlandırabilmeniz için yanlarında standart bir bıçakla görüntülendiler :).


Kapalı kıymalı pide 1 porsiyon... Tower Cam


Kapalı kıymalı 1 porsiyon - Side view



Kıymalı peynirli - Harman usulü 1 ve 1,5 porsiyon... Bıçağa dikkat!

Pidelerin lezzeti gayet güzel. Ama tabiki işinin ehli karadeniz pidesi yiyicileri kapalı pidelerin doğru noktalarına stratejik kesiler atıp içeri tereyağı sızdırarak lezzetlerini katlayabiliyorlar.

Ve...

Gelelim nice lokantaların mundar olarak tarihin karanlık sayfalarına gömüldüğü heyecanın doruk noktasındaki âna. Efendim Çardak'a 7 kişilik bir güruhla gittik (malesef hepsinin gurme statüsünde olduğunu söyleyemeyeceğim - bazıları çapsızdı, hatta "Andrew" diye birine selam söyleyen bile vardı tövbe tövbe). Kimimiz 1 yedi kimimiz 1,5. Kimimiz su içti, onu gören diğerleri de ortak hesap bozulmasın diye içti (içemeyecek durumda olanlarsa açıp yere döktü :) ). Vücuttaki tüm kanın mideye hücum ettiği bir anda hesabımızı istedik ve o gelen küçük, işlemeli sandığın içindeki rakamı yediye bölmeye çalıştık. Önceleri anlam veremedik, saçma gelmişti bu rakam sonra sonra beyin ufaktan çalışmaya başladığında anlamsızlık yerini tarifi zor bir duyguya bırakmıştı. Evet, biz Çardak'taydık ve adam başı hesabımız 7 ytl gelmişti...

Sonuç

Fiyatı uygun, lezzeti güzel ayrıca öksüz doyuran dediğimiz tipten. Yani 1. sıraya koymamak için bir neden göremiyorum...

Adres

Gelen uyarılardan sonra mekanın adresini yazmadığımı farkettim, hemen dilimin döndüğünce anlatacağım umarım anlarsınız.

Efendim, Çardak İstanbul yolu üzerinde yer alıyor, bilen bilir İstanbul yolu üzerinde büyük bir Honda Bayii vardır. Bu Honda'yı sağınıza alıp giderken bir süre sonra önünüze bir Petrol Ofisi gelir, işte Çardak Petrol Ofisi'nin arkasındaki o yamaçtadır. Hepinize afiyet olsun...

Salı, Mayıs 15, 2007

TEKZİP

Bu kadar uzun süredir neredeydin dediğinizi duyar gibiyim. E-muhtıra'dan mı korktum yoksa Fenerbahçe'nin şampiyonluğu mu yazmamı engelledi? Keşke bu nedenler olsaydı; fakat bu kadar süredir yazmamamın nedeni göz bebeğim gibi gördüğüm, her şeyden sakındığım ve listemin başına koyduğum "keko"nun bana ihanet etmesiydi. Bu ihaneti yeni yeni sindirebildim ve böylece bu tekzip (düzeltme) yazısını kaleme aldım.

Olay şöyle gelişti... Yardımcı gurmelerim ve ben her zamanki gibi acıkmış bir halde fiyat/performans skalasının en tepesindeki keko'ya gitmiştik. İçeri girdiğimizde her zamanki gibi gözlerimiz sevecen Erdal Abi'yi aramıştı. Aramıştı aramasına ama Erdal Abi geçen gün "24" yaptığı için yoktu ve yerine suat adındaki adam bakıyordu.

Efendim her zamanki yediklerimizden yedik ve hesabımızı istedik. ( Bu arada yaptıkları künefe rezildi :(. ) Hesap önümüze gelip de hesap kalemlerini gördüğümüzde, belki de yüzyılımızın dramını yaşadığımızı anladık. Hesap 22 ytl gelmişti ve hesap kalemlerinin arasında "kuver" vardı. Bize "kuver" yazmak ha!

keko'yu listede hakkettiği yere gönderiyor, kendilerine sonraki hayatlarında başarılar diliyoruz...

Pazartesi, Şubat 26, 2007

Dayı'nın Yeri

Yardımcı gurmem Danimarka fatihi O.A'dan hafta içi "Dayı'nın Yeri"yle ilgili bir mail gelince ne yalan söyliyim haftasonunu burayı keşfetmek için iple çekmeye başlamıştım. Dikkat ederseniz "keşfetmek" diyorum zira Dayı'nın Yeri Öveçler'deydi ve burası iki evime de (Yıldız ve Kazım Karabekir Caddesi) yakın değildi, yani bir nevi "sınırların ötesinde"ydik.

İşte bu duygu ve düşünceler eşliğinde cumartesi geldi çattı, biz fetihe giden komutanlar gibi hazırlığımızı yapmış, krokiler ve ses kayıtlarıyla Dayı'nın Yeri'ni aklımıza mıh gibi çakmıştık. Yardımcı gurmelerimi topladıktan sonra olay mahalline doğru yola koyulduk, detaylı yol tarifini sonlara doğru vereceğim.


kroki

Mekana girdiğimizde "Dayı" olduğundan şüphelendiğimiz Şahin Usta bizi karşıladı. Hemen ilk manevramızı yapıp "Şahin Usta, bir arkadaş sizi çok methetti." dedik (bu tüyoyu unutmayın bir yere ilk kez gidiyorsanız bunları söyleyin), o da kendinden emin bir şekilde "göreceğiz..." dedi.


hakiki adanacı brövesi... tam bir profesyonel...

Ve gördük...

Derken biz sadece ne içeceğimizi söylemişken (şalgam suyu da var), ortaya ne zaman biteceği belli olmayan bir ikram akını başladı. Taratorlar, çeşit çeşit salatalar, ezmeler, nar ekşili soğanlar ... Tam bir lezzet şöleni yaşıyorduk. Lavaşımız bitiyor, daha biz istemeden yenisi geliyordu. Daha şimdiden acaba ... "Keko'yu geçebilir mi" hesapları yapıyorduk.


mezeler

Biz bu karışık duygular içerisinde mezelerden tırtıklanırken, ufukta Şahin Usta'yı ve elindeki ovalimsi tabağı gördük. Tabak gelip de ortada mezelerden açılan yere konunca, elim titreyerek şu kareyi görüntüleyebildim.


aman yarabbi... bıçağa dikkat

Adananın boyutunu kendi kafanızda tasvir edebilmeniz için yanında standart bir yemek bıçağıyla görüntüledim. Görüntüleme işlemi bitince sıra Adanayı tatmaya gelmişti. Bir yudum su aldıktan sonra (etin tadını iyi ayırt edebilmek için ; ) ) ilk lokmayı ağzıma götürdüğümde tadının *abartmıyorum* gerçekten çok güzel olduğuna kanaat getirdim. Hatta itiraf etmeliyim etin tadı bazı noktalarda Keko'dan daha iyidi...

Biz Adanayla iyi vakit geçirirken Şahin Usta yanımıza geldi ve tabağın kenarında duran pişmiş sarmısakları garip bakışlarımız altında aldı, soydu ve tabaklarımıza dağıttı. O gittikten sonra yardımcı gurmelerime döndüğümde kimini ağlar halde kimini de "ben bu şefkati babamdan görmedim ..." der halde buldum. Ben de gerçekten duygulanmıştım. Keko'daki Erdal Abi'den daha mı babacandı acaba?

Tam Adanalar bitmek üzereyken Şahin Usta geldi ve hepimize birer çöp şiş verdi o anın heyecanıyla görüntülemeyi unutmuşum hepsini yedikten sonra aklıma geldi kusurumu bağışlayın...

Ama daha bitmemişti. Şahin Usta bir kez daha görünmüş ve kaburgaları (evet yanlış okumadınız kaburgaları) tabağa koymuştu. Kaburgaların yanında eşantiyon niyetine gelen et o kadar yumuşaktı ki sanki mübarek hayvan sürekli zeytinyağı ve kekikle beslenmişti.



Tabii her güzel şey gibi etler de bitmişti, Şahin Usta ve adamları geldi ve bu çekirge sürüsünden arta kalanları topladılar. Tabaklar bulaşıkhaneye inerken garson abi "3 çay" dediğinde yanaklarımdan tek bir damla göz yaşı süzülmeye başlamıştı bile...

Bu bir rüya olmalı...

Tam mutlu bir biçimde çaylarımızı beklerken, garson abi ne olduğunu anlayamadığımız bir tabakla çıka geldi. Tabağı masaya koyduğunda tüm bu yaşadıklarımızın bir rüya olduğundan şüphelenmeye başlamıştık. Tabağın içinde ... irmik helvası vardı... ve çayla beraber, aynı zamanda gelmişti... İrmik helvasını her zamanki gibi kapıştıktan, çatalla ezip kırıntıları bile aldıktan sonra, o küçük gurme kalplerimiz pır pır ederek biraz da korkarak sanırsam, arkamızda duran "konsept teyze"den hesabı istedik.



Hayır bu bir kabus...

Hesabın bu kadar çabuk gelmesinden biraz işkillenmiştim, hesap tahminleri havada uçuşuyor, kolonyalı mendillerin altında yatan o rakamı görmek için herkes sabırsızlanıyordu. Derken hesabı açtık ve kişi başı 16 (yazıyla onaltı) milyonluk hesabı görünce... , gerisini hatırlamıyorum desem yeridir galiba tansiyonum düştü. Şahin Usta, sen netttinnnnn....


yardımcı gurmelerim... birisi üzüntüden kahrolmuş, diğeri de ne yapacağını bilemez halde saf saf gülüyor... içler acısı

Arabaya atlayıp mekanımıza geri dönerken hala fiyat bölü performans oranını tartışıyorduk. Acaba etinin kalitesi, şefkat unsuru, Keko'yu geçmesine yetmiş miydi? Uzun tartışmaların ve beynimle kalbim arasındaki savaşın sonunda yardımcı gurmelerimin argümanlarıyla 16 ytl'nin affedilemez bir rakam olduğuna kanaat getirdim, ve etinin kalitesi ne olursa olsun HalkınGurmesi için en önemli kriterin fiyat bölü performans oranı olduğunu bir kez daha kanıtlarcasına, "Dayı'nın Yeri"ni Keko'dan sonra ikinci sıraya yerleştirdim. "Dayı'nın Yeri"nin daha aşşağılara düşmemesinin nedeni etinin kalitesinin gerçekten üst düzey olmasıdır...

Bir dahaki yazım için, şehir dışına çıkma ihtimalim var. O zamana kadar kendinize iyi bakın...

Dayı'nın Yeri'nin detaylı tarifi şu şekilde:

cetin emec oveclerde 4. caddeye geliyorsunuz. hemen basinda hp yetkili servisi var onun yanindaki sokaktan iceriye dogru giriyorsunuz. solunuzda 2 sokak birakaraktan aşagiya dogru ilerliyorsunuz. ardindan pizza house gecince hemen yanindaki dukkana daliyorsunuz...

Pazartesi, Şubat 05, 2007

Urfalı Kebapçı - KEKO

2007'nin bu ilk yazısında yine esnaf lokantalarının merkezi Kazım Karabekir Caddesi'nden bir mekan seçtim. Bu sefer ki lokantamız Kazım Karabekir Caddesi No:112/F İskitler Ankara'da bulunan "Urfalı Kebapçı" nam-ı diğer "Keko". Keko'yla ilk tanışmamız daha dün gibi aklımda; Kazım Karabekir Caddesi'yle ve esnaf lokantası kavramıyla yeni yeni tanışıyoruz. Henüz Üstünel Köftecisi'nin yerini bile doğru düzgün bilmiyoruz öyle ki Üstünel Köftecisi kapanmış diye orada ki Köz Köfte'ye gidiyoruz, şu toyluğa bakar mısınız :) . Neyse Köz Köfte'deki abiler "abi iyi tatlı nerde buluruz" sorumuza "yeğenim, biraz ilerde Keko var ona gidin bizi Köz Köfte gönderdi, bize iyi bir künefe yapacakmışsınız deyin" diye cevap verdiler.

Tabii dediklerini yaptık ve orada ki Erdal Abi'ye (onu bilenler bilir ;) ) aynen mesajı ilettik. Yarım saat sonra künefe önümüze geldiğinde artık Kazım Karabekir Caddesi'yle aramızda kopmaz bir bağ oluşmuştu; zira yediğimiz künefe üstünde ki fıstıktan görünmüyordu ve künefeyi kestiğimizde peynir deryasıyla karşılaşıyorduk.

Eski günleri yad ettikten sonra gelelim bu yazımıza. Keko'ya gittiğimizde gerçekten zengin bir menüyle karşılaştık. Arkadaşlar her ne kadar "Bucket" diye tabir ettiğimiz karışık kebap yemeye kafayı takmışlarsa da, ben menüye yeni eklenen "kiremitte karışık kebab"ı görür görmez "işte benim yemeğim bu" demiştim. Beklenen oldu ve arkadaşlar 4 kişilik karışık kebap istediler, bense 1 porsiyon kiremitte karışık kebap aldım.


Salata ve mezeler...

Derken önümüze Keko'nun ünlü ikramları geldi: Ezme, fava, cacık, lebeni, patlıcan söğürme ve iki tane mevsim salata; gayet geniş bir yelpaze. Ayrıca unutmadan özel bakır bardaklarda yayık ayranı içmeden kebabın tadına tam olarak varmış sayılmazsınız, istemeyi unutmayın. Hepimiz mezelerden ve salatalardan tırtıklanırken, zaman mevhumunu kaybetmişiz ki önümüze "bucket" gelince kendimize geldik. Aman Allah'ım o ne zenginlik, o ne sunuş ben susuyorum ve lafı fotoğraflara bırakıyorum...


Salata ve mezeler - tower cam

Bakır bardakta yayık ayranı


Bucket geldi...

Bucket öncesi...

Tam "ah ben ne ettim de karışık kebaba ortak olmadım" diye hayıflanırken benim kiremitte karışık da geldi ( sağolsun Erdal Abi bana kıyak yapmış ve 1,5 yaptırmış ). Vay vay vay, suyu hala fokur fokur kaynayan ve içinde et, tavuk eti (diğerine neden sadece "et" demek yetiyor bilmiyorum :) ), bol domates, biber, hafif sarımsak ve üzerinde kaşar peyniri olan yemek önüme geliyor. Bir kaç saniye bu şahesere sadece bakmakla yetiniyorum sonra aklıma geliyor ve bu görüntüleri çekiyorum.


Kiremitte karışık kebap... bir şaheser...

Yemekler geldikten 30 dakika sonraki manzara ise ilginç: Etlerin altında ki pilavın ortaya çıktığı bir "bucket", 5 tane tok adam ve bunlara ek olarak pilavda kalmış olabilecek etleri arayan O.A. adındaki yardımcı gurme. Derken çaylarımız geldi ve biz cila olması açısından 4 kişilik bir künefe istedik.


Bucket sonrası...

Aman Erdal Abi Naptın?

Künefemiz 10 dakika sonra geldiğinde bir şeylerin ters gittiğini anlamıştık. Künefe, hem de bu kadar çabuk! Çatalımızı ağzımıza götürdüğümüzde acı gerçekle karşılaştık, künefemiz ... soğuktu ... Erdal Abi'ye bu durumu hafif çıtlattığımızda "tepsiyi değiştirdim bir daha fırına atmadım abicim, bozulurdu" cevabını aldık. Eyvallah deyip sineye çektiğimizde durumumuza acımış olacak ki "bir daha ki gelişinizde size künefenin kralını yedireceğim" sözünü verdi. Sözü almanın rahatlığıyla hesabımızı istedik.


Künefe tepsisi değişmişmiş : (

Hesap ...

Hesabımız gelirken ister istemez heyecanlıydık, nasıl olmayalım ki sonuçta biz "Heysel faciası"ndan sonraki en büyük facia olan "Adania faciası"nı bilakis yaşamış kişilerdik :). Hesabın olduğu o deri kaplı defter gelip de içini açtığımızda kişi başına düşen parayı hesaplamak için beynimizin kullandığı süre bitince (o sırada tüm kan mideye hücum etmişti biz napalım), "iyi abi fena değil" moduna girmiştik. Kişi başı 16 ytl ödedik. İşin doğrusu beni ödediğim 16 ytl o kadar da ilgilendirmiyordu, ben o sıralarda, yediğim 1,5 porsiyon kebaba 1 porsiyon parası verdiğim için, içimde tarifi mümkün olmayan duygular yaşıyordum.


Yardımcı gurmelerim

Son Söz...

Keko gerçekten fiyat / performans bakımından gayet iyi bir mekan. Ne istediğinizi biliyorsanız ve gözünüz fazla yükseklerde değilse gönül rahatlığıyla Keko'dan 10 ytl altına çıkabilirsiniz.

Bu yazıyı Keko'nun girişinde yazılı olan destan niteliğindeki şu satırlarla bitiriyorum:

Acıların Adanasıyım,
Bir Yanımda Sumaklı Soğan,
Bir Yanımda Kıyım Kıyım Maydanoz,
Dumanım Tütüyor Sana,
Afiyet Olsun Ye Beni,
Ben Kebabın Hasıyım.


Gerçekten bu satırları okuduktan sonra insanın tüylerinin diken diken olmaması elde değil... Bir daha ki yazıda görüşmek üzere!